Sosyal Sorumluluk ve İslam
Sosyal Sorumluluk mefhumunu ıskalayan her düşünce,ideoloji,din,devlet tarihin tozlu raflarında yerini almaya mahkumdur.
Çünkü topluma yaşam tarzı sunan her doktrin bireyin sırtında tarih ırmağında taşınamaz Birey bu yükü kaldıracak kadar muktedir değildir.
Ancak toplumun sırtladığı öğreti ,tarih nehrinin enginliğinde yelken açabilir.İslamın en güçlü yönü de bireye sosyal sorumluluk aşıma kabiliyetinde saklı.
İslam diğer Semavi ve beşeri dinlerin aksine içten Allah’a ulaşılan bir din olmasından daha çok,dıştan Allah’a ulaşılan bir dindir.
Yani toplumdan soyutlanarak inziva ile, iç keşif ile değil,bireye Sosyal Sorumluluk bilincini aşılamak suretiyle ile Allah’a ulaşılan bir dindir.
“Kur’an’da “Allah’a güzel bir borç veriniz“Bakara Süresi 245, “Allah’a kurban kes“Kevser süresi 2,“Allah yolunda“Bakara süresi 169 gibi ifadelerde Allah rızasını kastederek “muhtaçlara borç” veriniz,fakir fukaranın ihtiyacını gözeterek “kurban kesiniz” demektir.
Yoksa pratikte Allah’a nasıl borç verilecek? O acıkan ve bize muhtaç bir varlık değildir ki kurban etinden kavurma yapıp ikram edelim.”Sizin kurbanlarınızın ne eti ne de kanı Allah’a ulaşır.Ulaşan sadece takvanız ,samimiyetiniz,sorumluluk bilincinizdir.“Hacc Süresi 37
Bir kutsi hadiste”Allah’ın kullarından birine “Ey kulum ben hasta idim beni ziyaret etmedin.Aç idim doyurmadın.Elbisesiz idim giyindirmedin” der.Kişi bunun nasıl olabileceğini ,kendisinin nasıl hasta,aç ve elbisesiz olabileceğini söyler.Allah ise falanca kişi hasta idi onu ziyaret etseydin beni ziyaret etmiş gibi olurdun,Aç olan şu kişiyi doyursaydın beni doyurmuş olurdun.Şu kulum da elbisesiz idi onu giyindirseydin beni giyindirmiş olurdun der.
Burada Allah’a ulaşmanın yolunun sosyal sorumluluğunu yerine getirme ile mümkün olabileceği vurgusu vardır.
İslamda Ruhbanlık Yerine Sosyal Sorumluluk
İslamda Ruhbanlık yoktur.Bir köşeye çekilmek,ormanda bir kulübede,toplumdan soyutlanarak,suya sabuna dokunmayan bir yaşam dışlanır.
Ruhbanlık,toplumdan soyutlanmayı,Allah ile sessiz bir ortamda ruhsal arınma ve yücelmeyi çağrıştırır.
Oysa peygamber “İslamın ruhbanlığı cihattır” der.Yani alana çağırır .Görünürde tepeden tırnağa dünya olan alana.Her ne ki bireye dönüktür,o namaz dahi olsa dünyaya aittir.Topluma dönük olan ise çarşı pazarda dahi olsa ahirete dönüktür.
Çünkü bireye dönük olan nefsanidir,bencilliktir.Topluma dönük olan ise samimiyettir,fedakarlıktır.
İslam, gelip geçeni rahatsız eden bir taşı yoldan kaldırmayı sadaka saymıştır.Dürüst tüccarı şehit seviyesinde anmıştır.
Kamu malını sembolize eden Salih devesine zarar veren Semud kavminin helak olduğunu haber vermiştir.Yetimi itip kakanın,miskini doyurma sorumluğu yerine getirmeyenin dini yalanladığını söylemiştir Maun süresinde.
Ne yazık ki Peygamberi Tasavvur Ederken de Aynı Hataya Düşeriz
Peygamberi tasavvur ederken de aynı hataya düşeriz.Genelde peygamberi,Mescidi Nebevinin sakin bir köşesinde,elinde yeşil tesbihi ile zikrederken,yanına gelen insanlara dua eden,tebessüm edip gönüllerini alan nur yüzlü bir dede profili ile hayal ederiz.
Evet O Rabbini tam bir vecd ile zikreder,tam bir huşu ile secdeye kapanır,ayakları şişene kadar kıyama dururdu.Yalnız bu madalyonun sadece bir yüzüdür. O gecenin abidi,gündüzün mücahidi idi.O hazine odasında zahit,minberde hatip idi.
Onu yahudi kölesi Selmanı Farisi’yi özgürlüğüne kavuşturmak için efendisinin şart koştuğu altın külçeyi temin etmek için yardım kampanyasını başlatırken ve arazisinde şart koşulan hurma fidanlarını dikerken toza toprağa bulaşmış olarak buluruz.
Bazen toplumun yaygın eğitimini tamamlamak için minberde seslenirken ,bazen de örgün eğitim kurumunun çekirdeğini teşkil eden Suffa Mektebinde geleceğin bürokratları,öğretmenleri olacak gönüllü talebelerin eğitim öğretim işleriyle meşgul iken görürüz.
Bir bakarsın bölge insanı için o günün medyası sayılan şiirin,etkili kullanımı için mescitte özel bir minber hazırlatıp kabiliyetli şairleri eğiterek İslam aleyhinde yapılan propagandaya aynı tekniklerle karşılık verdiğini görürüz.
Çevre kabilelerde Medine İslam şehri aleyhinde dönen dolapları öğrenip,gereken tedbirlerin alınması için güçlü bir istihbarat teşkikatı tertiplediğini,Medine’ye saldırı için organize olmalarına fırsat vermeden bir sabah vakti beldelerinde atlarının nalların da şimşekler çakan ordu hazırladığına şahit oluruz.
Öte yandan Medine’ye gelir gelmez pazar yerlerinin Yahudilerin tekelinde olduğunu görünce ,ümmetin alın terinin İslama düşmanlıkta en ileri giden bir kavmin cüzdanına gitmesinin vehametini anlar,alternatif pazarların kurulmasının cami yapmaktan da daha öncelikli olduğunu uygulamalarında gösterir.
Özetle Sosyal Sorumluluk
Dünyasını imar edemeyen toplumların ahiretini de kaybedeceğini söyler ilmin kapısı Ali (Ra).
Ahirette biçeceğimiz meyve,dünya bahçelerine diktiğimiz fidanlardır.
Ahiretini dünyası için feda eden ile dünyasını ahireti için feda eden her iki grup da kaybetmiştir. ( Dünya Ahiret Dengesi )
Kavuşmayı hayal ettiğimiz cennet,cennette çevireceğimiz dünyanın ötelere yansımasıdır.Ve narında yanacağımız cehennem, cehenneme çevirdiğimiz dünyanın ahirete izdüşümüdür.
Orada bir şey yok aslında,her şey buradan götürdüğümüzdür.
Allah kalemini kavi ,zihnini duru ,dilini fasih ,yuregini serin kilsin dostum.konu da yazi guzel olmus.
Gerçekten çok guzel, emek verilmiş bir yazı olmuş
Tebrikler mehmet hocam
Emeğine sağlık hocam. Yazının konusu olan -ne verirsen elinle o gider seninle- atasözündeki gibi verdiklerimizin dışında götürecek bir şeyimizin olmadığı ebedi aleme elimiz boş gitmemek için mümkün mertebe birikilerimizi paylaşmalıyız. Tıpkı sizin bu yazılarınızı insanlarla paylaştığınız gibi.